Yokoluşların Evreni

Yokoluşların Evreni


Yokoluşların Evreni



Yokoluşların evreninde yaşarız, bu dünyaya bir mucize olarak gözlerimizi açtığımız andan itibaren değil, bedenimizi kendimize ait hissettiğimiz o büyülü andan beri. Kendimizi ne olduğunu çoğu zaman isimlendirmekte tereddüt ettiğimiz o “Ben” e yasladığımızdan beri.


Bazen vicdan deriz, bazen öteki yanım; yok bu ben değilim diye ifade etmekte beis görmeyiz kimi zaman, şeytan yanım demeyi bile göze alırız ara ara.


Hangi kelimelerle ifade edersek edelim duygularımızı yasladığımız o “Ben” ile yaptığımız yolculuktur esas olan. Şehirleri, ülkeleri değiştirsekte, saatleri ve zamanı tüketsekte, başka başka iklimlere aksak ta bizi terk etmeyen gizemli varlık O dur.


Zihnimiz bize oyun oynar bazen, girdaplar sarar etrafımızı ve türbülansa kapılmaktan kendimizi alamayız. Zaman anlamsızlaşır, mekanlar muğlaklaşır.


Nefesimizin kesildiğini hissederiz, haykırırız kimse bizi duymadan..


Zaman ve mekan algımız kaybolur..


Ve sonra. Girdap kesilir, türbülans biter, sonrası derin bir boşluktur. 


Bir uçağın kontrolsüzce irtifa kaybetmesi gibi sonsuz bir düşüş hissiyle düşeriz.


Bazımız bir dinin rahlesinde yeniden inşa eder kendisini. Kimi zaman yeni bir hayale sığınırız umarsızca, hüznümüzü derinleştirmek iyi gelir kimimize; neşemizi katlamak belki bir anımızı aydınlatır. 


Huzur arayışımız depreşir bu anlarda, halbuki istediğimiz girdaplarda uzak düştüğümüz o “Ben” ile yeniden kavuşmaktır. İçimizde O nu yeniden ararız aslında.


Girdapların esintisi ne kadar şiddetli olursa olsun, içimizdeki o “Ben” ile ne kadar uzak düşersek düşelim, bütün bu yolculuklarımızda ne kadar başkalaşırsak başkalaşalım kaçtığımız o ürkütücü yokoluştur aslında. 


Yeniden inşa ederken her duygumuzu, tekrar kurgularken günümüzü, bulduğumuzda yeniden dertleşirken içimizdeki “Ben” ile onun bize hafifçe fısıldadığı şey, içimizi buz tutmuş nehirler gibi donduran yokoluştur.


Nasıl hissettiğimizin çok ötesinde, nefesimizi süslediğimiz lisanın hemen bitiminde daima unutma çabasında olduğumuz o yokoluş.


Yaptıklarımıza hep bir anlam yükleme çabasında değimliyizdir, her daim yeni bir başlangıç peşinde koşmazmıyız, işte şimdi başlıyor gerçek hayatım hissi doldurmaz mı içimizi. 


Bu bir yanılsamadır.


Hislerimiz nasıl karşılık bulursa bulsun yaşamamızda, gündelik hayatımız nasıl düşerse düşsün denklik terazisine zamanın, ne anlamlandırma çabamız son bulacaktır hayatı, nede içimizi dolduran o his nihayetlenecektir.


Adını tövbe etmek koysakta, başka başka başlangıçlar denesekte, işte şimdi hayatım değişiyor umuduna kapılsakta içimizdeki o “Ben” in fısıldadığı o ürkütücü, soğuk duygu tüm benliğimizi kaplayacaktır.


“Her şey muhakkak son bulacaktır.”


Tozlardan ve izlerden ibaret olduğumuz bu hayatta iliklerimize kadar hissettiğimiz en uzak ama en kesin his yokoluştur. Hislerimizin aydınlığında boğmak isteriz bu gerçeği.


Üç nesil sonra adımızın artık anılmayacağı bu yokoluşların evreninde muhakkak olan bu soğuk gerçek isabet etmeden tüm kardeşlerimin aydınlığın yoluna yönelmesi dileğimle.


Selamlar,


Mutlu Akgün

Comments

Popular posts from this blog

Embracing the Quirky Charms of Turkish Culture

WELCOME..

The Surah of At-Tin (The Fig)